Sokotra Dünya’nın kıtasal kökenli bölgeleri içerisinde en izole durumdaki yerlerinden bir tanesidir.

Sokotra’nın en ilginç ve en görülesi yanı dünyada sadece bu adada bulunan bir ağaç. Ağacın yerel dildeki adı ‘Şecere-ül Adem’. (Adem’in Soyağacı)


‘Kanlı Ejder Ağacı’ (Draceana cinnabari) diyen Sokotralılar da var. İlk bakışta ters dönmüş bir şemsiyeyi andıran dalları yerçekimine meydan okur gibi yukarı doğru uzayan bu ağaç birçok efsaneyi içinde barındırıyor. Adanın Müslüman halkına göre ağaç insanlığın ilk gününden bugüne kan bağlarını simgeliyor ve Hz. Adem’in insanlığın kötüleşen hali için döktüğü kanlı gözyaşlarını simgeliyor. Ağacın en ilginç yanı dallarını sert bir cisimle kazıdığınızda gövdesinden kırmızı kan benzeri bir sıvı akması. Afrika kökenli adalılar iki erkek kardeşin kan davası güdüp birbirlerini öldürmelerinden sonra bu ağacın oluştuğuna inanıyorlar.



Bilimsel bir gerçeği görmemiz bazen o kadar zor ki… Bu video’yu hazırlayan arkadaşı ayakta alkışlıyorum.
Eklemek istediğim bir şey var; bok daha bağırsaklardayken yenilen hububat(fasulye nohut vb.) bazen çiğnenmeden yutulduğu için dışarı atılana kadar filizlenebiliyor tıpkı ilkokul zamanında pamuğa ekilen fasulyeler gibi… Velhasıl bokumuz değerlidir. Arkadaşımızın anlatımı da değerlidir benim filizlenme örneğimde tuzu biberidir iyi seyirler…




Click the image to open in full size.

Tutankamon, Mısır Hanedanı'nın 18. firavunudur. 19 yaşında aniden hayatını kaybeden genç firavun, aslında Mısır tarihinin önemli hükümdarları arasında yer almaz.
Onu dünya tarihi açısından bu kadar önemli noktaya getiren olay 1922'de Krallar Vadisi'ndeki mezarlığının keşfedilmesidir.

Tutankamon'u diğer firavunlardan ayıran özelliği, mezarı hiç soyulmayan ve tüm hazinesi günümüze kadar ulaşan tek firavun olmasında gizlidir.
Ancak onu üne kavuşturan asıl olaylar zinciri mezarının açılmasıyla birlikte ortaya çıkan lanet dedikodularıyla başlar.


Mezar açılıyor

Tutankamon'un mezarı arkeolog Howard Carter'ın 1 Kasım 1922 günü Krallar Vadisi'nde hiç kazılmamış bir alan keşfetmesiyle ortaya çıkarıldı.

Click the image to open in full size.

Bulduğu yerin bir giriş olduğunu fark eden Carter, kızı Lady Evelyn ile birlikte 26 Kasım'da içeri girmeyi başardı ve gördükleri karşısında hayrete düştü.
Tutankamon'a ait olan bu mezar, firavunun mumyasının olduğu altın sanduka dışında paha biçilemez hazinelerle doluydu.
Varlığı bile bilinmeyen bu hiç açılmamış mezarlığın keşfi bütün dünyada büyük yankı uyandırdı.

Lanet başlıyor

Ancak bu keşiften kısa bir süre sonra esrarengiz olaylar birbirini izlemeye başladı.İlk olarak Carter'ın çok sevdiği ve uğurlu saydığı kanaryası nereden geldiği belli olmayan ve Mısır hükümdarlarının simgesi olarak kabul edilen bir kobra yılanı tarafından yendi.

Click the image to open in full size.

Bu durum pek çok kişi tarafından uğursuzluk işareti olarak algılandı.
Mezarlığın bulunmasından birkaç hafta sonra kazıların parasını sağlayan İngiliz Lordu Carnavron'un sağlık durumu kötüye gitmeye başladı.
Kan zehirlenmesi olduğu açıklanan Lord kısa bir süre sonra vefat etti.
Aynı zamanda Lord'un İngiltere'deki malikânesinde bulunan köpeği Susie'nin de ulumaya başladığı ve öldüğü söylendi.
Lord'un ölümü tüm dünyada şok etkisi yaratırken lanet dedikodularını da alevlendirdi.
Bu dedikoduların en temel dayanağı ise Firavun'un mezarındaki hiyeroglif yazısıydı:
''Firavunun mezarına her kim dokunursa ölümün kanatları onu saracaktır.''

Gizemli ölümler

İngiliz Lordu Carnavron'un vefatından sonra da ölümlerin ardı arkası kesilmedi.

Amerikalı milyarder George Jay Gould, mezarı ziyaret ettiği gün ateşlenerek aniden öldü.

Click the image to open in full size.

Arkeolog Carter'ın yardımcılarından biri olan A. C. Mace, ateş nöbetlerine tutulunca işi bıraktı ve 1928'de öldü. Bir başka yardımcısı Richard Bethell ise 45 yaşında kan dolaşımı yetersizliğinden hayatını kaybetti.
Tutankamon'un kaç yaşında olduğunu bulmak için X ışınları ile mumyada incelemeler yapan radyolojist Archibald Reid, İngiltere'ye döndükten kısa bir süre sonra vefat etti.
Lord Carnavron'un arkadaşı da cenazeye katılmak için geldiği Mısır'da, firavunun mezarını görmeye gitti ve 12 saat sonra yüksek ateşten öldü.
Bütün bu ölümlerin ardından mezarlarda zehir üreten bir tür bakterinin olabileceği iddia edildi ancak buna bir kanıt getirilemedi.

Ölümler devam ediyor

Lanet söylentileri Tutankamon'un mezarına olan ilginin artmasıyla yıllar boyunca devam etti.
Özellikle Tutankamon'un mezar kalıntılarının 1972'de Londra'da ve daha sonra Amerika'da sergilenmesi sırasında da gizemli ölümler meydana geldi.

Click the image to open in full size.

Bunlar arasında en üzücü olanı, Mısır Eski Eserler Bölümü Müdürü Dr. Gamaleddin Mehrez'in ölümüydü.
Mehrez, bütün bu gizemli ölümlerin, kuşkusuz kişiyi tedirgin edebileceğini, ancak lanete kesinlikle inanılmaması gerektiğini söylemişti.
Bu sözlerin üzerinden dört hafta geçtikten sonra, 52 yaşında hayatını kaybetti.
Bütün bu yaşanan olaylar üzerine aradan geçen yıllara rağmen, Mısır'ın en genç firavunlarından Tutankamon'un mezarı hala gizemini koruyor.  

Half Life...

Gönderen qezeqen23 zaman: 16:45 2 Comments


Bu half life oyununu duymayan bilmeyen kalmadı sanırım ben bi kaç defa oynadım sonra aşşağıdaki videoyla karşılaştım ve bu oyunu oynamanın iyi olmadığına karar vererekten bıraktım... oynayan varsa bence sizde bırakın...
aşşağıdaki videoda bu oyunu oynayan dunyanın en iyi insanı var. ( insan demek ne kadar doğru olur ne kadar yakışık kalır bilmiyorum)


BUYRUN VİDEO BUNA SİZ KARAR VERİN :D



Pers imparatorunun basveziri Buzur Mehir tarafindan 1400 yil once
tasarlanan tavla oyunu; dunyanin en populer
oyunlarindan biridir.
Zaman kavramindan alinan ilhamla tasarlanan oyunun
zamana boylesine direnmesi son derece etkileyici. Senenin birligi
olarak tavla bir tanedir. 4 kosesi 4 mevsimi, tavlanin icindeki
karsilikli 6'sar hane 12 ayi, pullarin toplami ayin 30 gununu ,siyah-beyaz pullar gece ve gunduzu, karsilikli 12'ser hane gunun 24 saatini simgeler..

Eski zamanlarda Hint Imparatoru, satranç oyununu Pers imparatoruna, yanında bir mektup ile hediye olarak göndermiştir.


Mektubunda oyunla ilgili hic bir açıklama yapmazken şöyle bir mesaj yazmıştır. Pers imparatoruna:

Kim daha cok düşünüyor,
Kim daha iyi biliyor,
Kim daha ileriyi goruyorsa
O kazanır.
Işte hayat budur...

Pers Imparatoru dönemin en alim veziri olan Buzur Mehir ile bu mesajı paylaşarak, ondan oyunu çozmesi ve kendisinin de karşılık olarak Hint Imparatoruna hediye edilmek üzere başka bir oyun icat etmesini ister.

Vezir haftalarca çalıştıktan sonra gönderilen satrancın her taş hareketini ve oyunu çozer daha sonra da on günde tavlayı icad eder ve imparatora sunar.

Hint Imparatoruna tavla oyunuyla birlikte gonderilmek uzere soyle bir mesaj hazırlanır. Hint imparatoruna:

Evet,
Kim daha cok düşünüyor,
Kim daha iyi biliyor,
Kim daha ileriyi goruyorsa
O kazanir.
Ama biraz da şanstır.
Işte hayat budur... 

Al bakalım KAJU buda hikayesi :D

Dünyanın belki de en çalışkan varlıkları onlar. Durup dinlenmeden kazıyorlar, koşuyorlar, savaşıyorlar, arıyorlar, taşıyorlar. Tek başlarına kendi ağırlıklarının 40 katını kaldırabiliyorlar. Ama onları farklı kılan en önemli özellikleri organizasyon yapıları.

Binlerce ya da milyonlarca karınca her gün birbirlerini engellemeden yuvalarına yiyecek taşıyor, tünel kazıyor, yavrularını besliyor. Hepsinin organizyonundaki rolü belli, hiç birisi diğerinin işine karışmıyor. Bu muazzam iş birliğinde tekleyen tek bir parça yok, saat gibi her gün işliyor.

Dünyanın 7 harikası deniyor değil mi? Bir daha düşünmek lazım. Aşağıdaki videoda göreceğiniz şekilde, 3 gün boyunca 10 ton sulu çimento, karınca yuvasına dolduruluyor. Çimento 1 ay sonra kuruyor ve insana uyarlandığında Çin Seddi'ne eş değer bir yapı ortaya çıkıyor ve bu Çin Seddi'nden dünyada milyonlarca var!


1 Dolar ve Sırları...

Gönderen qezeqen23 zaman: 13:01 0 Comments


Eski bir konu, maillerde uzun zamandır dolaşan bir yazı. Yalnız videosunu ilk defa seyrettim. Güzel yapılmış, seyrederken klip üzerinde uzun süre çalışıldığı anlaşılıyor. Özellikle doların üzerindeki Latince kelimelere ve sembollere bakıp da "bir Amerikan parasında bunların ne işi var?" diye sorgulayanların izlemesi gereken bir klip.




 Hafta 7 gÜn,
GÖkkuŞaĞI 7 renk,
DÜnyanIn 7 HarikasI kabul gÖrmÜŞ
Soyumuz 7 gÖbek,

DÜnyada varsayIlIr 7 kapI,
BÜyÜk AyI 7 yIldIz'lI,
İnsan 7 ÇakralI,
Nota sayIsI 7,

İslam dininine gÖre Kainat 7 safhada yaratIldI,
Kabe'nin etrafI 7 kere tavaf edilir (dolaŞIlIr),
Manevi bilgeliĞin rakamI yine 7,……
Katoliklerde 7 sakrament esas,…..

Yahudilerde Kutsal Şamdan 7 Mumlu ,………
Eski Yunan UyĞarlIgInda 7 AkIllI Adam varsayIlmIŞ,
Mitolojide ise 7 esas TanrI varsaymIŞlar,
MIsIr'da GÜneŞ TanrIsI RA 7 ruhlu,……….

Tibet'te 7 Buda,………
Çin'de kutsal 7 element varmIŞ,
Feng Shui'de iletiŞim sayIsI 7,
TamamlanmIŞ olmak eŞittir 7,

AfrikalIlarIn Kwanza BayramI 7 sembollu,
Zulu sÜsleri 7 renkli,
Eskimolarda Kar 7 isimli,
HÜrmÜz bile 7 kocalI,

Dinlenmek haftanIn 7. gÜnÜnde,
ÇiÇeklerden 7 veren gÜl ,
7 Tepe ÜstÜnde Rio,
7 Tepe ÜstÜnde Roma,

7 Tepe ÜstÜnde İstanbul,
James Bond bile 007,
YÜzde 7 nokta (aÇIk) var. (aĞIz, kulak 2, burun 2, gÖz 2),
DÜnyada var olmuŞ 7 kIta,

Denizlerin figurativ sayIsI 7,
KIzIlderililere gÖre mevsimler 7 tane,
Avustralya yerlileri Aborjin ve Kulin'lere gÖre de mevsim 7 tane,
TÜm Japonlarda rakamlarIn en uĞurlusu 7,

Tarot falInda 7 zafer,
Pamuk Prenses ve 7 cÜceler,
İlkokulun baŞlanĞIcI 7 yaŞ
GÖkyÜzÜ 7 kat, ve 7 harften oluşur...

Orta Asya’da, Çin’in Xi’an kenti yakınlarındaki, Büyük Uygur Türk İmparatorluğundan kalma Türk Piramitlerini anlatmaya geçmeden önce, tarihte ve bugün piramit kültürüne kısaca bir göz atmak istiyoruz.

Piramitler denince aklımıza ilk önce Mısır Piramitleri gelmektedir.Bunun nedeni de bütün dünyadaki basın yayın kuruluşlarının Mısır piramitlerine ilgi göstermesindendir. Modern(!) dünyanın Mısır piramitleri ilgilenmesinin altında da bu piramitlerden çıkan göz kamaştırıcı hazineler yatmaktadır. Bu piramitlerin özelliklerini sıralayarak, bugünün teknolojisi ile yapılmalarının çok zor olduğunu söyleyerek, insanları, bu yapıları insan üstü güçlerin yaptıklarını düşünmeye zorlamaktadırlar. Bunların birer örneğini bile yapma kudretinde olamadıkları için, onları incelemeyi, araştırmayı bir iş kolu haline getirmişlerdir. Bu araştırmalarda da ne kadar başarılı oldukları tartışılır. Çünkü, bulgular ve buluntular gerçeği anlatsa da, insanlar bu eserlerle ilgili olarak gerçekleri anlatmak yerine canlarının istediğini anlatmayı tercih etmektedirler. Bu durum Mısır Piramitleri için de böyledir, Sümer Piramitleri (zigguratları) için de böyledir, Maya piramitleri için de böyledir, Orta Asya Türk piramitleri için de böyledir.
Türk piramitlerinin yerini gösteren harita



Türk Piramitleri üstteki haritada kırmızı daire içine alınarak işaretlenmiş olan Xi’an kenti civarında yer almaktadır. Aşağıdaki Uygur Türk İmparatorluğu haritasına bakıldığında, Xi’an bölgesinin, Uygur Türk imparatorluğunun tam ortasında yer aldığı anlaşılmaktadır.

Çin in Xi’an şehrinin 100 km. güneybatısında yer alan ve “Beyaz Piramit” olarak anılan 300 metre yüksekliğindeki bu dünyanın en büyük piramidinin ilk fotoğrafı, İkinci Dünya Harbinde 1945’de çekilmiştir. Fotoğrafı çekilen ve Beyaz Piramit olarak adlandırılan bu piramit, daha sonra 1994 yılında Hartwig Hausdorf adında bir alman araştırmacının, Shensi eyaletindeki yasak bölgeyi ziyaret etmesiyle tekrar gündeme gelmiştir. Bu piramidin ilk fotoğrafı da 1957 yılında Amerikan Life dergisi tarafından yayınlanmış. Bizim bu belgeye ulaşma şansımız olmadı. Ama artık Life dergisinin şahitliğine de kimsenin ihtiyacı kalmadı. Çünkü 1994’ten sonra pek çok yerde pek çok kez hem Beyaz Piramit’in, hem de diğer piramitlerin fotoğrafları yayınlandı.



Beyaz piramit olarak anılan Türk Piramidinin uçaktan çekilmiş fotoğrafı. Bu piramit300metre yüksekliği ile dünyanın en büyük piramidi konumunda.

Yukarıda, 1994 yılında Hartwig Hausdorf adında bir alman araştırmacının, Shensi eyaletindeki yasak bölgeyi ziyaret etmesiyle demiştik. Ancak bu ziyaret hiç de öyle bilimsel bir ziyaret gibi olmamış anlaşılan. Çünkü Hausdorf’un çektiği piramit fotoğrafları, piramitlerin epeyce uzağından çekilebilmiş. Bunu fotoğraflardan anlayabiliyoruz. Çok fazla detaylara yer verilmemiş. Çin devletinin bu bölgeyi yasak bölge ilan ettiğini buradan da anlamak mümkün.

Aşağıdaki fotoğrafta da görüldüğü gibi, Çin yetkilileri, bu uygarlık belgelerini dünyanın gözünden gizleyebilmek için, üzerlerine sürekli yeşil kalan ağaçlar dikmişlerdir. Böylece yıllar sonra bu piramitler, üzeri ormanla kaplı tepeciklere dönüşeceklerdir.Böylece, Çinlilere ait olmadığı kesin olan bu uygarlık şaheserleri belki bir yüz yıl daha insanlığın bilgisinden uzak tutulacaktır. Eğer böyle olmasaydı, yani, bu piramitler Çinlilere ait olsaydı, Çin turist çekebilmek için, kendi uygarlığının eskiliğini dünyaya anlatabilmek için, bırakın üzerlerine ağaç dikmeyi, her piramidin her taşını tek tek parlatırdı.


Bir piramit üzerindeki ağaçlandırma çalışmasının görüntüsü


Zaten piramitlerin bazılarının üzerlerine, sürekli yeşil kalan, yaprak dökmeyen türden ağaçların dikilmiş olması da bu yasağı daha anlamlı kılıyor. Çünkü, hiçbir devlet , kendi geçmişine ait bu kadar önemli yapıları yok saymaz. Bu hem tarihi açıdan hem de turizm açısından o ülkeye zarar demektir. Buradan anlıyoruz ki, bu piramitlerin Çin tarihi ile bir ilişkisi yok. Peki Asya’da bulunup, eski Türk toprakları üzerinde yer alan bu eserlerin kiminle ilgisi olabilir? Elbette ki Türklerle! Ama bu durum da onların ve Türkleri yok saymaktan büyük zevk alan ırkçı batının işine gelmemektedir. Bu bölgenin Kadim Türk toprakları olduğu bir gerçektir. Hem de çok eskiden beri. Bu durum Çin kaynaklarınca da teyit ediliyor. “Uygur İmparatorluğu Mu’nun en başta gelen koloni imparatorluğuydu ve doğu yarısı Tevratta sözü geçen Tufan sırasında mahvolmuştu. Çin efsaneleri Uygurlar’ın 17.000 yıl önce medeniyetlerinin zirvesinde olduklarını anlatır. Bu tarih jeolojik fenomenlere de uygunluk göstermektedir.
Mu devletinin Asya’daki uzantısı olan Türk Uygur İmparatorluğu haritalarına bir göz atılırsa, bu toprakların kimlere ait olduğu daha iyi anlaşılır. Bu haritayı bizler yapmadık. !900’lerin başında Batık Mu kıtasını araştıran bir bilim adamı yaptı.

Büyük Uygur İmparatorluğu Haritası, konuyla ilgili çalışmayı yapan İngiliz araştırmacı James Churchward tarafından çizilmiştir. Bu haritaya göre de piramitler tam Uygur İmparatorluğunun ortasında bulunuyor.


Biz “Bu topraklar kadim Türk topraklarıdır” dediğimizde, bazı tarihçilerimiz hemen Çin’de devlet kurmuş Çu hanedanını ve Hunları hatırlıyorlar. Bunların ise o bölgelerde bulunmaları M.Ö. 1059 - 249 yıllarıdır diyorlar. Hatta biraz daha hızlarını alamayarak, adeta bir yabancı ağzıyla; “Türklerin burada ne işi var” bile diyebiliyorlar. Neden böyle söylüyorlar? Çünkü dünyaya Türk gözüyle bakmıyorlar da ondan. Bizim bahsettiğimiz tarihler M.Ö. 17.000 yılları. Yani Büyük Uygur Türk İmparatorluğunun yaşadığı dönem.

Değişik boyutlarda ve belli bir düzen içinde çevreye serpiştirilmiş gibi duran Türk piramitlerinin, uçaktan çekilmiş toplu resimleri


Bir yazıda “Bu piramitleri araştırmak üzere1994 yılında Şensi bölgesinde bir araştırma gezisi yapan Alman bilim adamı Hartwig Hausdof kendi koleksiyonundan birkaç resmin halka açılmasına izin vermiştir” deniliyor. Eğer bu söylenen doğruysa, Alman bilim adamının da, bu piramitlerin Türklere ait olduğunun gizlenmesinde Çinlilerle iş birliği yapıyor olabileceği akla gelmektedir. Eğer böyle değilse, bir bilim adamı yaptığı tespitleri, bilim adına insanlığa sunmaktan ancak mutlu olur, gurur duyar. Eğer daha detaylı tespitleri var da bunları gerçekten gizliyorsa, maalesef insanlığa karşı, bilime karşı çok büyük bir yanlış yapıyor demektir. Biz yine de onun Çin devletinin yasağı nedeniyle detaylı bir araştırma yapamadığını düşünüyoruz.

[IMG]http://www.turkdirlik.com/images/Turkoloji/Yapilar/TurkPirami04.JPG
[/IMG]
Bu fotoğraftan da anlaşılabileceği üzere, devasa beyaz piramidin hemen içinde sayılacak yakınlıkta tarım yapılmasına izin verilmektedir. Yabancı araştırmacılara yasaklanan bir bölge, böyle tarıma açık şekilde kullanılıyorsa, Çin’li yetkililerin piramidin zarar görmesinden bir endişeleri bulunmamaktadır. Tek endişeleri piramitle ilgili bilgilerin detaylandırılarak insanlığa sunulmasıdır.

Asya’daki Türk piramitlerinin fotoğrafı



Bu fotoğraf Aya’nın ortasında çekilmiş. Bir de aşağıdaki fotoğrafa bakalım. O da Amerika kıtasının ortasında çekilmiş. İnşa ediliş şekli ve üslubu tamamen aynı. Acaba bu benzerlik tesadüfi olabilir mi

Meksika’da bulunan bir Maya piramidi. Yapım biçimi Orta Asya’daki Türk piramidi ile aynı. Aralarındaki tek fark, Orta Asya’daki Türk piramidi daha çok yıpranmış ve bakımsız. Bu ise daha az yıpranmış ve iyi korunmuş.

Bu ise bir Sümer piramidi.



 Sümer piramidinin (Ziggurat) inşa felsefesi de diğerlerinin aynı. Biçim olarak da onlarla çok benzer. Sonuç olarak bütün bu eserler aynı düşüncenin ürünüymüş gibi bir izlenim yaratıyor insanda.

Hemen hemen hepsi de ortak bir kültürün ürünü denilebilir. Kim bilir, beki de M.Ö.5000’li yıllarda böyle yapılar yapmak modaydı ve bu yapıları yapacak teknik bilgi birikimi belli ellerde toplanmıştı. Bu birikimin sağlanabilmesi için geçmişte benzer eserlerin yapılmış olması gerekiyordu.

Bu durumun bize düşündürdüğü ise şudur. Bugün tarihçiler, insanlığa medeniyeti öğreten toplum olarak Sümerleri gösteriyorlar. Sümerler gerçekten de yaşadıkları dönemde insanlığa pek çok katkıda bulundular. Ancak, onlar geldikleri Asya’da yaşanmış çok büyük bir medeniyetin kurucularının çocuklarıydılar. Bir takım bilgiler belki de bu nedenle belleklerinde veya genlerinde yer alıyordu. Piramit kültürü de böylece oluştu. Okyanus ötesi topraklarda aynı eserleri meydana getirmek için, aradaki mesafelerin bir öneminin olmaması gerekir. Demek ki o dönemde öyle bir bilgi ve teknoloji birikimine sahipti ki insanlar, bu eserleri meydana getirebiliyorlardı.

Sonuç olarak;

Piramit kültürünün bir süreç izlediğini düşünürsek, bu sürecin başında yer alan piramitler Orta Asya’daki Türk piramitleridir. Yani piramit kültürünü geliştirenler Büyük Uygur Türk İmparatorluğunu kuran atalarımızdır. Eğer yabancı bilim adamları ve araştırmacılar, Orta Amerika’da Maya, İnka ve Aztek harabelerinde bulunan kuş sembollerini dahi Uygurlar tarafından çizilmiş sembollerdir diye açıklıyorlarsa, bu boşuna değildir. Orta Asya Uygur, Mezopotamya Sümer ve Orta Amerika da Maya, İnka, Aztek kültürleri aynı kültürün farklı coğrafyalarda ortaya çıkışıdır. Artık her şey gün yüzüne çıkmaya başlamıştır. Mızrak çuvala sığmamaktadır. Dürüst bilim adamları gerçekten yana tavırlarını daha net olarak koymaya başlamışlardır. Avrupa’da ve dünyanın başka bölgelerinde yılardır okunamayan yazılar okunuyor ve Türkçe oldukları anlaşılıyor. Bizlere de düşen çok şey var. Her şeyi yabancılardan beklememek. İmkan ölçüsünde kendi geçmişimizi araştırmak, kendimizi aramak. Çünkü geçmişini bilmeyen bir toplumun geleceği de olmaz. Çocuklarımıza iyi bir gelecek bırakmak, büyük servet bırakmak değildir. Onlara kendi öz kimliklerini bırakmak, ömür boyu onları yönlendirecek moral değerler bırakmaktır. Gerisini onlar halledecektir zaten.

Sözkonusu piramitleri herkes çıplak gözle bilgisayarının başında görme şansına sahiptir. Bunu yapabilmek için; "Googlr Earth" programını yükleyin. ve arama bölümüne şu koordinatları aynıyla girin:

34.390380,108.739579 Artık yüze yakın piramitin bu günkü halleri gözünüzün önündedir......
alıntıdır....



Fi sabiti- 1,618, matematikteki üstün tasarım sayısı. Kalp atışlarımızda, dna' sarmallarının en ve boy oranında, kainatın dodecehadron adı verilen özel tasarımında, bitjileirn filotaksi denen yaprak dizilim kurallarında, kar tanesi kristalleirnde, pek çok galaksinin spiral yapısında ve sayısız yerde Yaratıcı hep aynı muhteşem sayıyı kullanmıştı. Altın oran sayısı yani 1,618...


Peki ya dünyamızın Altın Oran Noktası Nerededir?

Mekke şehrinin kuzey kutup noktasına olan uzaklığı ile güney kutup noktasına olan uzaklığının oranı tam olarak 1,618 yani altın orandır. Ayrıca Mekke şehrinin Güney kutup noktasına olan uzaklığı ile iki kutup arasındaki uzaklığın birbirine oranı yine 1,618 dir.

Mucize bununla bitmez; tüm insanlığın ortak yer belirleme dili haline gelmiş enlem boylam haritasına göre de Dünyanın Altın Oran noktası Mekke şehrindedir.

 

Kalp krizi riskini azaltır.
Dikkati toplamaya yardımcı olur.
Kan dolaşımını ve solunumu hızlandırır.
Kalbi güçlendirir.
Hafızayı arttırır.
Sindirimi kolaylaştırır.
Cilt kanserine karşı koruyucu.
Uyuşturucu maddelerde zehirlenmelerde faydalı.

Astım ve nefes darlığına iyi gelir.
Öksürüğü keser.
Depresyona iyi gelir.
İdrar söktürür.
Alzheimer riskini azaltır.
Karaciğere iyi gelir.
Selülit yapmıyor.
Antioksidan özelliği tasıyor.
Fiziksel dayanıklılığı arttırır.
Ağrıların azaltılmasında etkili.
Uykuyu acar. (öğrencilerin sınav zamanlarında kullandıkları taktik.)
Hepatit c hastalığının ilerlemesini yavaslatır.
Hergun düzenli olarak kahve içen erkeklerin içmeyenlere oranla daha güçlü spermleri olur.
Kadınlarda kalın bağırsak riskini azaltıyor.